Son zamanlarda, dünyamızın dört bir yanında gençler arasında yaygınlaşan bir durum, dikkatleri üzerine çekiyor: Cehennem korkusu. Sosyal medya üzerinden yapılan anketler ve paylaşımlar, pek çok gencin zorlu hayat koşulları ve gelecekteki belirsizliğin getirdiği kaygı içinde "Cehenneme göndermemek için yardım istiyoruz" mesajlarıyla dolu. Bu mesajlar genellikle "SOS" şeklinde özetleniyor. Peki ama bu durum ne anlama geliyor? Gençler neden bu denli kaygılı? Bu yazımızda gençlerin yaşadığı bu süreçleri detaylı bir şekilde ele alıyoruz.
Modern yaşamın getirdiği zorluklar, gençlerin ruh halini derinden etkiliyor. Özellikle COVID-19 pandemisi sonrası artan işsizlik oranları, eğitimdeki belirsizlikler ve sosyal izolasyon, gençleri büyük bir kaygının içerisine itmiş durumda. Eğitim hayatına devam etmekte zorluk çeken pek çok genç, gelecekteki kariyer imkanlarından endişe duyuyor. Bu belirsizlikler, bir tür varoluşsal kaygıya dönüşüyor ve gençlerin içsel dünyasında "cehennem" kavramıyla özdeşleşiyor.
Yıllardır birikmiş olan psikolojik baskıların yanı sıra, toplumsal normların değişimi ve hızla gelişen teknoloji de gençleri etkiliyor. Bu etkiler, gençlerin kendilerini yalnız hissetmelerine yol açarken, sonuçta çaresizlik hissi doğuruyor. "Cehennemden kaçış yolu" olarak gördükleri sosyal medya platformlarında, yaşadıkları zorlukları ifade etmenin tek yolunun "SOS" mesajları olduğuna inanıyorlar. Bu bağlamda, "Cehenneme gitmemek için yardım istiyoruz" şeklindeki bir çığlık, aslında derin bir çaresizlik ve acil yardım talebini dile getiriyor.
Sosyal medya, gençler için hem bir iletişim aracı hem de bir ifade biçimi haline gelmiş durumda. Gençler, yaşadıkları sorunları ve kaygılarını ifade etmenin en etkili yolunun sosyal medya paylaşımları olduğunu düşünüyor. "SOS" mesajları, sadece bir yardım çağrısı değil, aynı zamanda toplumsal bir farkındalık yaratma çabası olarak da değerlendirilebilir. Bu tür paylaşımlar, birçok gence kendilerini yalnız hissettikleri anda bir toplulukla bağlantı kurma fırsatı sunuyor.
Ancak bu durumun bir diğer tarafı da var. Sosyal medya, sürekli olarak mükemmel hayatlar yaşayan bireylerin paylaşımlarıyla dolu. Gençler, bu paylaşımlara sürekli maruz kalırken, kendi yaşamlarıyla karşılaştırma yaparak daha da derin bir çaresizlik hissine kapılabiliyor. Bu noktada, birçok gencin içsel sesi "Cehenneme gönderilmemek" için yardım istemek zorunda kalıyor. Örneğin, bir genç "Bu zor dönemden geçerken yalnız hissetmek istemiyorum. Yardım isteğim yalnızca bir 'SOS' mesajı." şeklinde bir paylaşımda bulunabiliyor.
Bu paylaşım, yalnızca bireysel bir yardım çağrısı olmanın ötesine geçiyor; aynı zamanda benzer duyguları yaşayan diğer gençlere de bir dayanışma mesajı veriyor. "Cehenneme göndermemek için" ifadesi, metaforik anlamda daha iyi bir yaşam arayışında olan gençlerin aslında ne denli kırılgan olduklarının göstergesi.
Sonuç olarak, gençlerin yaşadığı bu "cehennem korkusu" ve deterrent mesajlar, aslında bizlere önemli bir mesaj veriyor: Toplum olarak gençlerimize daha fazla destek olmalıyız. Bu destek, yalnızca bireysel yardım çağrılarını yanıtlamakla kalmamalı; aynı zamanda sistematik bir değişimi ve toplumsal farkındalığı da beraberinde getirmelidir. Her bir genç, dünyamızın geleceği için umut dolu bir geleceğe sahip olmayı hak ediyor. "SOS" mesajları ise bu hakka ulaşmanın bir hatırlatıcısıdır.
Gençler, bu çığlıklarını duyurdukça, toplulukların destek olma sorumluluğu daha da artmaktadır. Sosyal medya üzerinden sergilenen bu tutum, belki de bir dönüm noktası olabilir. Cehennem korkusunu geride bırakıp umut dolu bir geleceğe adım atmak için daha sağlam adımlar atılabilir. Duyarlı toplumlar, kendilerini dışlanmış hisseden bireylere kulak vererek, daha aydınlık bir yarının inşasına katkıda bulunabilir.